8 Şubat 2012 Çarşamba

Korku

-söylemek istediğim bu kadar çok şey varken neden sadece susuyorum ben, anlatsana bana.
-Senin anlamadığın bir şeyi ben sana nasıl anlatabilirim ki, yapamam. Aklıma gelen tek açıklama korkuyor olduğun. Korkuyor musun?
-evet korkuyorum ama bu korku çok saçma, çok gerçek dışı. söylemediğimde hissettiğim rahatsızlık korkunun kendisinden daha beter üstelik.
-Ne söyleyeceksin ki? Yani korkmuyor olsaydın neler söylerdin? Bak, kime söylerdin diye sormuyorum bile, belli ki çok önemli bir ayrıntı değil.
-haklısın "kim" hiçbir zaman önemli bir ayrıntı değildir zaten. "ben"'dir önemli olan ve söylemek için çırpındıklarım. ama çok gariptir ki söylemek istediğim birçok şey olduğunu bilmeme rağmen tek tek düşünüp anlamlı cümleler haline dökemiyorum düşüncelerimi. ağzımdan külçe külçe çıkacak sanki cümleler konuşmaya başlasam. bir sürü kelimeyi sıkıştırıp başka bir şey haline getireceğim. yine asıl söylemek istediklerim çıkmayacak ortaya. ağır olacaklar külçe altınlar gibi, sert bi şekilde yere düşecekler ağır olduklarından ama o kadar işte. eksik kalacaklar. yaralayıcı olacaklar, açıklayıcı değil. üstelik yaralayıcı olmalarını da istemiyorum. ama söylemedikçe beni yaralamalarından da bıktım.
-Bu anlaşılmaz monoluğunu kesmek istemezdim ama ne demek istiyorsun, ben anlamıyorum.
-boşver, anlamak zorunda değilsin, ben de tam olarak anladığımı söyleyemem. bazen bazı insanların başkalarıyla iletişim kurma konusunda bu kadar kırılgan olmalarına çok üzülüyorum. o kadar korkuyorlar ki kırılmaktan, -bu korkunun farkında bile değiller üstelik- bu korkuyu saldırarak ya da uzaklaşarak dışa vuruyorlar. hep geriye doğru bakıyorlar. hiç göremiyorum gerçek yüzlerini, sanki bir kamera onları hep arkadan çekiyor, varlar ama bakmıyorlar. korkudan yüzleri kaybolmuş sanki. onlara gidip ben seni kırmayacağım, seni üzmeyeceğim, arkanı dönmene gerek yok demek istiyorum. ben onlar gibi değilim, senin kırılganlığını anlıyorum demek istiyorum.
-Ama sen de korkuyorsun.
-evet ben de korkuyorum. keşke birileri de bana korkma dese, seni kırmayacağım dese, ben onlar gibi değilim dese. o zaman ben de belki yüzümü gösterebilir, söylemek istediklerimi söyleyebilirdim. cümle cümle her şeyi anlatabilirdim. birilerinin üzerine kelimelerden oluşmuş külçeler fırlatmak zorunda kalmazdım.
-Onu da yapmıyorsun ki zaten. Sen sadece susuyorsun.
-...

10 Ocak 2012 Salı

İtiraf

geriye dönüp bakıyorum da, aşık olduğumu düşündüğüm tüm o insanlara, aslında ben onları o oldukları için sevmemişim. yani tabi ki sevdim ama her zaman aslında olmadıkları bir şeyleri de ekledim aklımdan. onlar ve hayal ettiklerim diye dolaştılar bir süre çevremde; halbuki onlar sadece kendilerinden müteşekkillerdi, hayali parçalarını sadece ben görebiliyordum çünkü sadece ben hayal edebiliyordum. zaten benim hayal ettiklerimi onlar aynaya baktıklarında görmedikleri için Patti Smith'in, kitabında yazdığı gibi "benimle ilgili hayallerin benim hayallerim değildi, belki de o hayaller senin için" dediler bana. yani demediler ama demek istediler, onu demeye getirecek şekilde davrandılar. çünkü ben onlara her baktığımda daha uzağa bakıyordum, onlara eklediğim kendi parçalarımı görüyordum, böyle bir şey yapmaya hakkım var mıydı bilmiyorum ama sanıyorum ki söz konusu birilerini sevmek ve sevilmeyi istemek olunca insanın her şeye hakkı vardır. bir hayali sevmek salt gerçeği sevmekten çok daha kolay galiba. oysa ben kendime hep gerçekçi derim. gerçekçi olmam gerçekleri sevdiğim anlamına gelmiyor demek ki. gerçeğe mutlaka biraz hayal katmak, bir insana toz bulutları gibi hayaller yapıştırmak, onu hep bir buluttan taşarken görmek istemişim sonra da bulanıklık yüzünden hep uzakları merak etmişim. şimdi geriye dönüp baktım ya kendime sormadan da duramadım; acaba hiç böyle yapmasa mıydım?

2 Ocak 2012 Pazartesi

Anlatma

-artık onun bana bir şeyler anlatmasını istemiyorum.
-Neden?
-çünkü o anlatınca dinliyorum. dinleyince onu çok özlüyorum. kurduğu her cümle beynime kazınıyor ve her birini tek tek hatırlamak beni çok mutsuz ediyor.
-Ne olacak peki?
-keşke benimle konuşmayı sonsuza kadar kesse, kendiliğinden. birden yok olsa ortadan sanki hiç varolmamış gibi.
-O zaman sen onu arayıp bulmaz mısın?
-büyük ihtimalle ararım. belki bulurum. o benimle konuşmasa da ben yine gider ona gülümserim, kaçamak kaçamak bakarım. onu severim.
-Neden böylesin, neden kendini üzmeye bu kadar meyillisin?
-ne bileyim. bi sorun var bende. bak yine hep bende. halbuki anlatan o, neden suçlu hep ben oluyorum?
-Belki o da sadece sana anlatmak istiyordur. sana bir şeyler anlatmayı seviyordur.
-ne kadar iyimsersin. ne zaman senin istediğin şeyle gerçekte olan şey bir olmuştur ki. ben pek görmedim.
-Belki dedim zaten, belki'nin muğlaklığına inanıyorsundur herhalde.
-ben hiçbir şeye inanmıyorum, sen de bunu çok iyi biliyorsun.